1. Skip to Main Menu
  2. Skip to Content
  3. Skip to Footer
Son Güncellemeler: Haziran 27, 2014

(Şehid Ayetullah Muhammed Hüseyin Beheşti’nin Şehid Üstad Mutahhari’nin şehadet yıldönümü dolayısıyla yaptığı konuşmanın özeti)

Bugün saygıdeğer kardeşimin şehadet yıldönümü dolayısıyla bir araya gelmiş bulunuyoruz. Gerçi son günlerde gelişen bazı olaylar bu gelişmelerle ilgili konuşmayı gerektiriyor, ancak bir görev olarak burada din adamlarının toplumdaki rolü ve konumu hakkında konuşmak istiyorum. Değerli bir din adamı olan şehit Mutahhari’nin anma töreninde de dinadamlarının rolü hakkında konuşmak daha uygun olur.

Burada din adamından söz ederken benim bakış açım sınıfsal bir bakış açısı değil, köklü bir mesele olup islam toplumu ile doğrudan ilgilidir. Yani bu sözler islamî nizamımız, islam cumhuriyetimizle ilgilidir ve toplumun tüm kesimlerini ilgilendirir.Din adamları yıllar ve hatta asırlar öncesinden beri köklü rolleri olmuştur ki şimdi hepsini bir bir açıklamaya çalışacağız. Din adamları asil islamı topluma anlatmakla görevliydi. Eğer insanlar dinlerini, islamı, Kur’an-ı Kerim’i, sünneti, islamî inanç, ahlak ve tealimi anlamak ve ne dediğini öğrenmek isteseydi din adamlarına baş vururdu. Daha az aktif olan din adamları bu görevini yerine getirmek için onlara başvuran insanları beklerdi. Daha dinamik ve sorumluluk hisseden din adamları ise doğrudan halka başvurup Allah’ın dinini tebliğ ediyordu. Ancak her halükarda islamı anlatmak, din adamlarının göreviydi. İslamla ilgili araştırmak, islam bilginleri, müçtehid, merci, islamî konularda görüş bildirme yetkisine sahip olanlar,bunlar ilkin islamî ilimler merkezleri ve dinî ilimler merkezlerinde yetişmeli, orada gelişmelidir. Bu süreçte belgeli olmak veya olmamak pek önemli değildi. O dönemde bunlar ictihad derecesine erdikten sonra diğer meslektaşları tarafından halka tanıtılırdı, yani hem tanınır hem de tanıtılırdı ve bu süreçte hızlı veya yavaş olmak pek önemli değildi, önemli olan güvendi. Bir dinî ilimler merkezinde gelişen ve tanıtılan bir din adamına tüm insanlar ilmi ve fazileti bakamından güvenebilirdi. Dolayısıyla islamı araştırma görevi de din adamlarına aitti. Üçüncü mesele ahlakın tezhibi ile ilgili görevdi. Din adamları sözü, ameli, ilişkisi, hidayeti, uyarısı ve fazileti ile halkı iyi ahlaka davet etmeli ve toplumun genel ahlakını kötülüklerden arındırmalı ve ahlakî erdemliğe kavuşturmalıydı. Din adamlarının bu üçüncü görevi oldukça önemliydi. 19 yıl önce Merhum Ayetullah Brucerdi’nin rıhletinden sonra, ki bu şahsiyet din adamlarının üçüncü görevi ile ilgili büyük çabaları oldu, biz de bir merciden taklit eden bazı değerli kardeşlerimizle görüş alışverişinde bulunduk. Bir gece Ayetullah Meşkinî ve Ayetullah Şirazi ile birlikte Ayetullahul-uzma Golpaygani’nin huzuruna gittik. Burada Kum dinî ilimler merkezinde Ahlakî tezhibin öncelikli ve daha etkin olması için neler yapmamız gerektiğini tartıştık. Tartışma sırasında değerli taklit mercii imam Humeyni’nin Kum’da yapıcı nitelikli ahlak dersinden ve bu dersin tesirinden söz edildi ve bu dersin yıllardan beri tekrarlanmadığı için duyulan üzüntü dile getirildi. Tabi İmam Humeyni o sıralarda Kum kentindeydi, ancak başka derslerle meşguldü. Ayetullah Golpaygani’den gençlik döneminde Kum’da kimin ahlak dersi verdiğini sorduk. Kendileri o dönemde ahlak dersinin verildiğini hatırlamadığını ve seçkin din adamlarını ahlak bakımından örnek aldıklarını söyledi ve bu meselenin önemini onayladı. Dördüncü görev din adamlarının halka hizmet etmesi ve sorunlarının çözümüne yardımcı olmasıdır. İnsanlar din adamlarının hem dünya hem ahiret adamı olduğunu iyice anlamalı, çünkü islam, dünya ve ahiret dinidir. İslamda dünya ve ahiret ayrı değildir. Bu dünya amel yeri ve ahiret mükafat ve ceza yeridir. Bu dünya yapma yeri ve ahiret yaptığımızdan yararlanma yeridir. Bu dünya sırf namaz ve ibadet değildir. Tabi namaz ve ibadet dinin sütunudur, ancak halka hizmet etmek de vardır. Din adamları her ne kadar halka hizmet ederse görevini bir o kadar iyi yerine getirmiş olur. Hatırlıyorum bizim talebeler köylere gidip halka yardımcı oluyordu. Burada önemli olan mesele halkın din adamlarını iyi anmalarıdır. Bu durumda islam dininin mesajı daha rahat ulaştırılabilir. Din adamları köylerde bir çok alt yapı ve sosyal hizmetlerde bulundular. Din adamlarının bir başka görevi, ki bu görevi oldukça hassas bir şekilde yerine getirmeli, halkı aydınlatmaktır. Din adamları topluma sokulmaya çalışan sapık düşüncelere karşı halkı aydınlatmalı, nitekim şimdiye kadar da hep öyle olmuştur. Din adamları her aşamada sapık düşünceleri görünce halkı aydınlatıp esas kurtarıcının asil islam olduğunu ifade etmiştir. Bu doğrultuda din adamlarından bazıları sapık düşünceye kapılanlarla karşılaşınca ilkin onları cezbetmeye çalışırdı, tabi, tabi bazıları da biraz sert tutum sergileyip sapıklarla kavga ederdi. Ancak cezbetmek herhalükarda daha akıllıdır. Konuşarak, düşünceleri irdeleyerek pratik olarak cezbetmek dışlamaktan daha etkindir.

Din adamlarının 6. görevi zulüm ve zalimle mücadele etmektir. Din adamları egemen olan rejim, zulüm rejimi ve adalet karşıtı rejim olduğu sürece her alanda mücadele etti. Şimdi de nizam, islam nizamı olmasına karşın tüm araçları, memurları islamî nizama uygun değildir. Din adamları nerede tağut rejiminin kalıntılarını devlet kurumlarında veya toplumda rastlarsa onlara karşı savaşır. Din adamları bu savaşta uzun süre dilini ve kelamını kullandı ve haklıydı da, çünkü toplumumuzun kültürü, okumaktan ziyade dinleme kültürüdür, çünkü iyi okuyabilen insan sayısı azdı. Ancak toplumumuz okumakta ilerleyince din adamları da ellerine kalem aldılar ve genç talebeler kendilerini bu alanda da geliştirmeye başladılar. Tüm bunlar din adamlarının halk arasında yer almaları ve onlarla birlikte yaşaması içindir. İmam Humeyni’nin de vurguladığı gibi din adamlarını toplumdan ayıracak hareketlerden kaçınmak lazım. Din adamı eğer sözünün etkili olmasını istiyorsa halk arasında olmalı ve onların gönlünde yer almalı… Tüm bu anlatılanlar din adamlarının 1962’ye dek üstlendikleri görevlerdi, tabi buna dinî ilimler merkezlerinde ders vermeyi de ekleyebiliriz. Ancak 1962’de seçkin bir din adamı ortaya çıktı ve din adamlarının görevinde yeni bir dönem başlattı. O zamana dek din adamları ikiye ayrılıyordu: Siyasete karışan ve siyasetten kaçan din adamları. Siyasi dinadamlarının sayısı oldukça kısıtlıydı ve din adamlarının çoğunluğu siyasetten uzak durmayı tercih ediyor ve hatta bunu daha takvalı ve faziletli olma işareti sayıyordu. Ancak 1962’de her açıdan seçkin bir din adamı sayılan biri ortaya çıkıp şöyle dedi: Evet, din adamı tüm bu sayılan görevleri yerine getirmelidir, ancak söz burada noktalanmıyor. Din adamı geniş siyasi mücadelenin öncüsü olmalı ve gerekirse çatışmadan bile kaçınmalı. İşte ancak bu şekilde mükemmel bir din adamı olunabilir, hani hz. Ali gibi, İmam Hüseyin gibi, hz. Peygamber gibi. Biz din adamları kendimizi peygamberin halefi saymıyor muyuz? Hani biz, imam Mehdinin halefiyiz, demiyor muyuz? O zaman nasıl siyasi sorumluluk gibi ağır bir göreve göğüs germiyoruz? Din adamı siyaset ve mücadele adamı da olmalı…

Bu sözleri sarfeden ve din adamlarının görevi konusunda tarih^bir dönüm noktası yaratan şahsiyet, imam Humeyni idi. Neden 1977 ve 1978 yıllarında din adamlarının toplum içindeki konumu yükseldi? Neden bu kesimin toplum içindeki yeri genişledi? O da sırf kısıtlı sayıda din adamı değil, bir çok din adamı camilerden çıkarak gösterilere katıldı, camiler mücadele üsslerine dönüştü. Plakartlar aynı mekanda yazılmaya başlandı ve halk aynı mekanlarda toplandı. Sloganlar da camilerde hazırlandı ve kısacası camiler esas yerini bularak gelişti, ta ki mücadele zaferle sonuçlandı.

Şimdi gündeme gelen yeni soru, din adamlarının bugün nasıl bir rol ifa etmeleri gerektiğidir. Buna cevap verirken şöyle diyebiliriz:İlkin din adamları tüm eski görevlerini korumalıdır. Dinî ilimler merkezi öğrenim ve araştırma yeni olmaya devam etmeli, din adamlarının kalemleri eskisi gibi etkin ve yetkin olmalı, Genç talebeler öğrenmek, konuşmak ve daha etkin yazmaya çalışmalı. Din adamları daima toplumun manevi, ahlakî, siyasi ve sosyal alanlarında bulunmalı, gençlerin ne gibi kitaplar okuduğunu bilmeli. Gençler ne gibi sorular soruyor, toplum ne gibi sorular soruyor, bunu bilmek bile yeterli değil, bir din adamı toplumdan birkaç gün, bir ay ve hatta bir yıl önde hareket etmeli. Din adamları oturup yarın halk için soru oluşturacak meseleleri konuşmalı ve gereken cevabı hazırlamalı. Bu hazırlık tüm alanları kapsamalı. Din adamı örnek olmalı ve halkla olan ilişkisini korumalı, hatta saptırılmış gençlere bir baba gibi yaklaşmalı. İşte o zaman yarın sizlerin olacaktır. Bu yüzden Kum dinî ilimler merkezinin bu rolü oynamakta ısrarlı davranması gerekir. Genç kuşak din adamlarıyla aynı safta yer almak istiyor, bu yüzden imar cihadında halkı temsilen merkez konseyinde bulunan din adamının görevi bu konuda gereken koordinasyonu sağlamalı. İnkılap muhafızlar ordusunda da bulunan genç muhafızlar siz değerli din adamlarından birinin aralarında olup onlarla birlikte yaşamanızı istiyor. Burada ilginç olan talep kışlalarına gittiğinizde onlarla aynı askerî kıyafeti giymenizdir.Bence eğer inkılap muhafızlar ordusu gelişerek inkılabı korumakta görevini en iyi şekilde ifa edecekse aralarına din adamları ve üniversiteliler de katılmalı. Din adamları eğitim kurumları ve üniversitelerde de bulunmalı. Kültürel inkılap ve iktisadı da din adamlarının görevidir. Din adamları İran’ın kalkınmasında da etkili olabilir.


No comment for this content.Be first !

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Abonman

E-posta adresinizi girin:

Anket

 

1981 yılında Tahran’da Cumhuriyi İslami Partisinin merkez binasında vuku bulan korkunç patlamada şehid düşen  Ayetullah Muhammed Hüseyin Behişti ve 72. yakın çalışma arkadaşının 33. şehadet yıl dönümü merasimi Cuma günü öğleden sonra saat 18.30 ila 20 arasında Tahran’ın Behişti Zehra mezarlığında o şehidin ve 72 yaranını mezarlarının bulunduğu anıt bölümünde düzenlendi.