İMAN
Güven dolu bir kalple itimat ettiğimiz bir kişinin doğruluğuna inandığımız zaman, ona imanımızın olduğunu, inandığımızı söylüyoruz, her hangi bir konunun doğruluğuna, sıhhatine kesin bir şekilde inandığımız zaman, o konuya imanımızın olduğunu söylüyoruz. Batı deyimiyle “ideoloji” kendi tabirimizle “Meram ve Mektep” olan bir düşünce ve görüş sistemine tam bir şekilde inandığımız ve gönül vererek rağbet, sevinç ve coşku içerisinde onun hayatımızda, bütün faaliyetlerimizde temel edindiğimiz zaman, bu mektebe, ideolojiye imanımızın olduğunu söylüyoruz.
Bu örnekleri dikkate alarak diyebiliriz ki:
“İman, bir ferde, bir konuya, bir inanca, bir dine vs. kalben itimat etmek ve onun doğruluğundan emin olmaktır.
Şüphe
İmanın karşı noktası, şüphe, kuşku ve tezelzül, sarsılmadır. Bu şüphe ve kuşku ister bir ferde, ister bir konuya ve ister bir mektebe ve inanca karşı olsun. Şüphenin tabii sonucu itimatsızlıktır. Şüphe bulunduğu alanda iyimser olunsa dahi her hangi bir kimse veya ideolojiye gönül bağlamak, itimat etmek, gereği gibi sağlanamaz özellikle bu gönül vermenin, itimat etmenin sonucunda amelen tehlikelerin karşısında durmak ve direnmek olursa.
Çocuğun imanı
Çocuğun hayatı genellikle iman etrafında dönüyor. Özellikle baba, anne, kardeş, akraba öğretmen ve bunlar gibi çevresindekilere iman etmek, güvenmek bir çocuğun çocukluk yapısı gereğidir.
Çocuğun saadeti ve onun hayat için uygun ve doğru bir şekilde eğitilmesi, önemli ölçüde anne, baba, öğretmen ve kısacası karşı sorumlulukları olan herkesin imanına bağlıdır.(Ancak kendi vazife ve yaptıklarına imanı olan kimseler bu önemli sorumlulukları yerine getirmede muvaffak olabilirler. Çocukların ruhsal ve fiziksel gelişmelerinde, onlara karşı sorumluluk hissederek büyük bir aşk, muhabbet ve iman içerisinde olan annenin, kendi aile efradının sağlık durumları, refahları için iman ve aşla çaba harcayan, faaliyet gösteren babanın, çok hassas eğitim ve öğretim vazifesini aşk ve imanla üstlenen öğretmen kuşkusuz çocuğun mutluluğunda önemli bir rolü vardır.
Şüphe ve Kuşkunun Saldırısı
Çocukluk dönemi yavaş yavaş geride kalıp ergenlik çağı başlıyor. Ergenlik çağında insanda vücut ve ruh yapısında bir takım değişiklikler oluşmaktadır. Bu değişimlerden biri çocukluk dönemlerinde büyük bir iman ve alakayla inandığı birçok meselelere karşı şüpheye ve kuşkuya düşmesidir. Bu şüphe ve kuşkunun sınırları insandan insana değişir. Bazılarında alanı o kadar geniştir ki hemen hemen her şeyi kapsıyor ve çok az mesele şüphenin çemberinden kurtulabiliyor.
Yapıcı ve İlerleme Sağlayan Kuşku
Buluğ döneminde insanda meydana gelen şüphe, insanın tekâmülünde çok önemli rolü olan etkenlerden biridir. Araştırma ve incelemeye olan sevgisi aşkla birlikte olursa; “Yapıcı şüphe” diyebileceğimiz işte bu tür şüphedir. Şunu bilmemiz gerekir ki şüphenin işi her zaman harap etmek, bozmaktır yanı şimdiye kadar inandığımız yıkmaktır. Yapıcılık ise bu yıkımdan sonra başlattığımız inceleme ve araştırmayla ilgilidir, çocuklukta temeli zayıf olan inançlar yıkılmadan önce araştırma ve inceleme yoluna girmediğimizden dolayı şüpheyi de bu yapıcılık işinde ortak biliyor ve bu bakımdan onu “yapıcı şüphe” olarak isimlendiriyoruz.
İman’ın Rolü
Buluğ dönemi şüphesi genellikle insanda araştırmaya yönelik rağbet, arzu oluşturuyor, Sanki insan buluğ dönemi öncesi telkin yoluyla öğrendiği şeyleri kendinden dışarı atmak, onlardan kurtulmak ve bu alanda da diğer birçok işte olduğu gibi kendi ayağı üzerinde durmak, kendini “çocuk olmak”tan, “tufeylcilik”ten kurtarmak ister. Bu bakımdan bu şüphe bir nevi imanla beraberdir. Kendine iman, kendi ayağı üzerinde durmak, kendinin ne anlayabileceğini kavramak tezine iman etmektir. Buluğ dönemi şüphesiyle biz kendimizi yeni bir dünyanın karşısında buluyoruz. Meçhuller ve tanınmamışlarla dolu bir dünya, işte o zaman bizde bilmek, öğrenmek için bir arzu, bir his uyanıyor, bildiklerimizin belgelendirmek ve bilimsel temellere dayandırmak umuduyla araştırma ve tahkikata yelteniyoruz.
Eğer araştırma ve tahkike olan aşk ve iman olmasaydı, kendimizde meydana gelen o denli şüpheden sonra artık biz de ne coşku, ne de çaba kalırdı, işte o zaman buluğ şüphesi “yapıcı şüphe” niteliğini kaybeder, baştanbaşa yıkıcı şüphe olurdu ki bizim her neye itimat ve inancımız varsa sarsar, ızdırap ve azap verici kuşkulara dönüşürdü. Bu bakımdan buluğ döneminin gelişmesinde de imanı asıl etken bilmek, her şeyi yeniden tanımak için çaba harcamak gerektiğine iman etmek gerekir.
İlim ve Sanayi Kalkınmasında İmanın Rolü
Günümüz insanının elde ettiği ilim ve teknolojik daldaki gelişmeler, deneyler yapan kimselerin aralıksız faaliyetlerinin sonucudur. Bazen zihinlerde meydana gelen bir teorinin hakkındaki fikrin ve düşüncenin doğruluğunu veya yanlışlığını kavrayabilmek için yüzlerce, hatta binlerce araştırma veya deney yapıyorlar. Belki de sizlerde bu araştırmacı veya bilginlerden bazıların görmüşsünüzdür ki nasıl coşku, sabır ve titizlik içerisinde çalışmalarını sürdürüyorlar, Yine görmüşsünüzdür ki içlerinde ilim ve araştırmaya olan imanın sevinç yansımaları nasıl da yüzlerinde yankılanmaktadır. Bunun zevkini beli sizler de tatmışsınızdır.
Mektep, Yaşam ve Birlikteliğe İman
İnsan kendi ayağı üzerinde durduğu zaman yani ergenlik ve buluğ çağına erip bağımsız olarak hayat ve faaliyet meydanına adım attığı zaman kendi yaşantısına bir yön vermeye veya hedef içinde bir yol takib etmeye kendisini mecbur hisseder.
En büyük nimetlerden biri insanın, hedef ve yolunu seçme gerekliliği idrak edebilmesidir. Başka bir ifadeyle inanç ve mektebini seçmesi gereken bu hassas merhalede, takib edeceği hedef, yol, inanç ve ideoloji hakkında açık ve kesin bir kanat elde etmesidir. İtminan verici, iman oluşturucu ve yakiynle beraber bir kanaat, böyle olduğu surette insan, ister istemez yolu üzerindeki beliren her türlü engelleri aşıp, yol ayrımlarında tam bir kararlılık içerisinde irade ve bilinçle hayatın doğru yolu üzerinde hedefine doğru ilerleyebilir. Bu ilerlemenin her döneminde coşku ve sevinçten yararlanabilir.
İlkeli düşünmenin ilkesiz yaşamla uyumsuzluğu
Bir ideolojiye iman etmek, ister istemez insan için bazı kısıtlamalar ve vazifeler meydana getirmektedir. İnsan toplumlarında her ideolojinin kendine has bir düzen ve kuralları vardır ve o ideolojinin doğruluğuna inanan, iman eden her kesin kendiliğinden o düzen ve kurallara uyması gerekmektedir. O artık kendi arzu ettiği gibi ve hayatında hiçbir kayıt ve şart olmadan yaşayamaz. Hatta dinsizliği, ideolojisizliği, başıboşluğu kendileri için hedef, amaç edinen ve mevcut sosyal düzenlerin hiç birini kabul etmeyen gruplar dahi bu inançsızlık ve dinsizlikleri için bir takım kanun ve kurallar7 hazırlamış ve kanunsuzluk içinde kanun koşmuş ve kendilerini bu kurallara uyma mecburiyetinde hissetmektedirler. Bu gruplar çıplaklık kültünü yaymak, tesettürle ve insan hayatındaki bağlılıklarla mücadele etmek için tesis ettikleri merkezlerde, düzgün giyimli, durumları topluma aykırı olmayan kimselerin o merkezlere girmelerine müsaade etmiyorlar. Çünkü böyle insanların onların toplantılarına katılmaları, merkezlerine girmeleri onların kurmuş oldukları düzen ve kurallarına aykırıdır. “İlkesizlik”, aşı boşluk” ve “Düzensizlik” de kendisi için özel vazife ve kurallar düşüncesini uygulaması durumunda yapıcı, ilkelli ideolojilerin, mekteplerin mensuplarının kendi sorumluluklarını yerine getirmemeleri ve mevcut kural ve kanunlara uymamaları nasıl istenebilir? Özellikle toplumun aydın kesiminin bu gerçeği daha iyi görmeleri gerekir. Sorumluluk ve mesuliyetten kaçan, kurallara karşı olan aydınlar hatta çok küçük ve müspet bir işle dahi önemli bir rol ifa edemezler. Şunu söyleyebiliriz ki: Düzensizlik ve sorumluluktan kaçmak genelde gerçekçilik ve hakiki aydınlıkla bağdaşamaz.
Bilinç dolu iman
Çocukluk dönemi inanç ve imanının bütün temizlik ve saflığına rağmen şöyle bir noksanlığı vardır ki tahlil ve araştırmayla birlikte olan bilinçten kaynaklanmamıştır. Belki genellikle infial bir durumu vardır, çevrenin etkisi altında kalmıştır, daha doğrusu bir tür yankıdır. Bu bakımdan çocukluk dönemindeki iman, buluğ çağının şüpheleri karşısında mukavemet etmeye güç yetiremez. Daha önce de söylediğimiz gibi buluğ çağının gelip çatmasıyla birlikte sarsılır, yıkılır.
Elbette çocukluk döneminden bundan daha fazla bir şey beklemek de olamaz, ancak buluğ çağında şuurlu imana sahip olma olanağımız vardır. Derin, çok yönlü araştırma, tahlil ve onlardan sonra elde edilen iman tartışılmaz bir inanç olur.
İslami eğitim, hükümlerin en yüce, güvenilir kaynağı yani Kurman bizleri devamlı fikretmeye, düşünmeye, mantıklı yorumlamaya ve araştırmaya sevk eder ve gerçekleri görmemizi emreder.
Devam edecek…