Şehid Ayetullah Dr. Muhammed Hüseyni Behişti’nin hayat biyografisinin hazırlanması süreciyle ilgili kısa bir rapor
Şehid Ayetullah Dr. Muhammed Hüseyni Behişti’nin Eserlerini ve Düşüncelerini Yayma-Koruma Vakfının temel hedeflerinden biri, Ayetullah Behiştinin biyografisini hazırlamak ve hayatındaki önemli olayları kaleme almaktır.
Bu yöndeki çalışmalar her ne kadar Şehid Ayetullah Dr. Muhammed Hüseyni Behişti’nin Eserlerini ve Düşüncelerini Yayma-Koruma Vakfının kurulduğu 1997 yılında başlasa da 2008 yılının başından itibaren bu konu daha ciddi ve sistematik olarak ele alınmıştır. Bu konuda ilk olarak Şehid Behişti’nin el yazıları, mektupları, fotoğraf ve filmleri, ses kasetleri, vaazları ve konuşmaları ve diğer bir takım belgelerin irdelenmesi ve toplanmasıyla çalışmaya başlanmıştır. Bu arada Ayetullah Behişti’nin çok geniş ve yaygın bir yaşam ve faaliyeti olduğu ve sayısız insanla ilişkisi bulunduğu için bu husustaki çalışmalar başkalarının yardımı olmaksızın hemen hemen imkânsızdı ve irtibatta olduğu kişilerin yardım ve katkıları olmaksızın elbette ki bu çalışma noksan kalacaktı. Bu ise ister istemez kendine has bir takım zorlukları beraberinde getirmektedir. Şehid Ayetullah Dr. Muhammed Hüseyni Behişti’nin Eserlerini ve Düşüncelerini Yayma-Koruma Vakfı bu çalışmanın çok dikkatli ve hızlı bir şekilde sonlandırılmasını ve Şehid Behişti’nin dünya görüşü ve hayatıyla ilgili geleceğe ışık tutmasını temenni etmektedir.
Behişti Benişti’nin dilinden (Şehid Ayetullah Dr. Muhammed Hüseyni Behişti’nin Hatıraları)
“Behişti’nin Dilinden Behişti” Faramarz Şoa Hüseyni tarafından kaleme alınmış 3 ciltlik bir kitabın adı olup 2012 yılında İrşadi İslami ve Kültür Bakanlığına bağlı Kültürel şahsiyetler ve eserleri cemiyeti tarafından yayınlanmış ve alıcısı ile buluşmuştur.
Burada yazarın Şehid Behiştinin hayat hikâyesini anlattığı giriş bölümünden kısa bir paraf aktarmak istiyoruz:
“Temenni ederim ki tecrübelerimiz o kadar başarılı olur ki dünya bize koşar ve “ ne yaptınız da toplumunuz böylesine mutlu oldu?” diye sorar. İşte bu İslam’ı en iyi yayma metodudur.”
(Ayetullah Şehid Behişti)
Seyyid Muhammed Beheşti İslam uğruna feda olan bedellerden biridir. 28 Haziran 1981 yılında şehid edilen Behişti, 24 Ekim 1928 yılında İsfahan’da dindar bir ailenin evladı olarak dünyaya geldi. İlk ve ortaokul tahsilinden sonra liseye başlayan Behişti, bir yandan da İslami ilimleri öğrenmek için, İsfahan dini ilimler havzasına gidiyordu. Buradaki sekiz yıllık eğitimi dört yılda tamamlayıp, lise tahsiline ikinci sınıfta ara vererek İslami ilimler merkezi Kum şehrine gitmeye karar verdi.
Henüz 18 yaşındayken 1946 yılında Kum’a giderek İslam ilimleri tahsiline devam etti. Şehid Behişti bu dönemde İmam Humeyni ile tanıştı ve onun derslerine katıldı.
Dr. Behişti, İran İslam İnkılabı lideri ve İran İslam Cumhuriyeti Kurucusu İmam Humeyni’ye nasıl tanıdığıyla ilgili şöyle diyor:
“1946 yılında Kum’a giderek Huccetiye Medresesinde ikamet ettim. Kum’da 6 ay içinde Sath, Mekasib ve Kifaye derslerini tamamladım. (Elbette) İslami ilimler tahsili için İsfahan kentinden Kum’a geldiğim zaman Kifaye dersinin geri kalmış bölümünü yanından iyi şekilde okuyup öğrenebileceğim bir hoca aramaya başlamıştım. Bana tavsiye ettikleri en iyi hocalardan biri İmam Humeyni (ks) idi. O sıralar onu Hacı Aga Ruhullah olarak tanıyorlardı. Ben de bu tavsiyeleri dikkate alarak onun derslerine iştirak etmeye başladım.”
Ayetullah Behişti bu dönemde, daha önce yarıda bıraktığı lise tahsilini de sürdürür ve lise diploması almayı başarır. Ardından Makul ve mankul üniversitesine girmeye hak kazanır. Tahsilinin son iki yılında ve 1951 yılında Felsefe dalında lisans alması ardından Tahran ve Kum liselerinde İngilizce öğretmeni olarak çalışmaya başlar. Aynı zamanda akademik eğitimini de sürdürerek 1954 yılında Tahran üniversitesinden Felsefe dalında doktora almayı başarır.
Mayıs 1952 yılında, bir din aliminin kızı olan bayan İzzet eş-Şerife ile evlenir ve bu evlilikten 4 evlat sahibi olur. Onun eğitim, iş ve aile hayatı ve taşıdığı ailevi sorumluluklar bile kendisini siyasi ve sosyal faaliyet ve mücadele hayatına atılmaktan ve bu alandaki toplumsal sorumluluklarını yerine getirmekten ala koyamadı. Bu amaçla Kavam’us Saltana hükümetinin düşmesiyle sonuçlanan 30 Temmuz 1952 olayları tetikleyen grevlere katılır ve İsfahan PTT merkezi çalışanlarına hitaben bir konuşma yapar. Ulusal Petrol Hareketi’nin (Nihzet-i Milli-i Neft) yenilgiye uğramasıyla, şah rejimine karşı mücadelenin sürdürülmesi için teşkilatlanmış güçlü siyasi bir oluşumun varlığı hissedilmekteydi. Bu amaçla Kum “din ve Daneş” lisesini siyasi mücadele de etkili olacak gençler yetiştirmek amacıyla bir merkez haline getirtir ve 10 yıl boyunca bu merkezin idaresini kendi eline alır.
Şehid Dr. Behişti, bu süre içinde ayrıca “Mekteb-i İslam” dergisi ile “Mekteb-i Şia” dergisinin yayınlanması çalışmalarına aktif olarak katılır. Ve ilk Müslüman düşürün olarak İslam devleti konusunda kapsamlı bilimsel bir plan hazırlar. Bu amaçla 1958 yılında “Şia Mektebi”nde “İslam’da Devlet” adı altında bir dizi makale yayınlar. Bazı din büyüklerinin tabiriyle söz konusu dergide böyle bir yazının kaleme alınması, dış görünüşte siyaset ve devlet işleriyle pek ilgilenmeyen bir merkezde en azından kıvılcımların ateşlenmesine neden olmuş ve yeni nesle ışık tutmuştu. Daha sonraları 1962 ve 1963 yıllarında Kum İslami ilimler merkezlerinde diğer din âlimleri İslam Devleti üzerine bir takım sistematik teori çalışmaları başlatırlar.
Şehid Dr. Behişti bu hususta şöyle diyor:
“… Aynı yılın son baharında din âlimlerinden bir grubun katılımıyla İslam’da Devlet üzerine araştırma çalışması başlattık. Sürekli olarak İslam’da devlet mevzuu kafalarımızı kurcalamakta ve ilgi duymaktaydık.” (Bir düşüncenin yeniden tanımı – s. 161)
Şehid Dr. Behişti bir başka eserinde ise şöyle diyor:
“…Açıkça şunu arz etmeliyim ki 33 yıllık bir çabanın içindeyim ve bu 33 yılın 31 yılını grup çalışması olarak sürdürdüm.” (İslam’ın Üç Türü – s.31)
Şehid Dr. Behişti 1960 yılında kendi dava arkadaşlarından bir grupla birlikte Dr. Muhammed Mufettih’in başkanlığında ve din talebeleri ile üniversite öğrencileri arasında bir bağ oluşturmak amacıyla “Kum Eğitimciler ve öğrencileri İslami Merkezi” adında bir kuruluş oluşturur. Aynı yıl yine dava arkadaşlarından bir grupla birlikte Kum İslami Merkezi eğitim sistemine çeki düzen vermek amacıyla 17 yıllık bir program hazırlayarak hayata geçirir ve daha sonra bu program uyarınca “Hakkani” Medresesi oluşur ve yeni eğitim sistemiyle çalışmasını sürdürür.
Şehid Dr. Behişti 1963 yılında Eğitim ve Öğretim dalında okullarda okutulan ders kitaplarını hazırlamakla görevli teşkilatta çalışmaya başlar ve ders kitaplarının telif ve değiştirilmesi sorumluluğunu üstlenir. 1964 yılının başlarında ise muhtelif kültürel ve siyasi faaliyetlerinden dolayı zorla Kum’dan uzaklaştırılır. Tahran’a yerleşir ve burada “İslami Koalisyon Heyetleri” gibi bir takım hükümet karşıtı gruplarla tanışır. Aynı yıl İsfahan kentinde hükümet aleyhindeki bir konuşmasından dolayı tutuklanır ve aynı yıl içinde serbest bırakıldıktan sonra Almanya Müslümanlarının daveti üzerine Almanya’ya giderek Hamburg şehrine yerleşir ve burada “Hamburg İslam merkezi”ni kurar. Burada 5 yıl boyunca Almanya’nın hemen hemen tüm bölgelerinde faaliyette bulunmanın yanı sıra Avrupa’nın öteki ülkelerinde de önemli faaliyetler gerçekleştirir. Bu süre içinde Almancayı öğrenen Şehid Dr. Behişti Batılı düşünür ve filozofların eserlerini bizzat kendi ana kaynağından tanımayı başarır. Yine aynı dönemde hacca gider. Tüm bu çalışmalar ve yoğunluk onun İslam İnkılâbı Rehberi İmam Humeyni ile ilişkisini koparmasına yol açmadı. Nitekim bizzat Irak’a giderek Necef kentinde İmam Humeyni’yi ziyaret eder. Nitekim bu ziyaret sonrası kendi aile ve akrabalarını ziyaret amacıyla İran’a geldiğinde bir daha SAVAK tarafından yurt dışına çıkışına izin verilmedi.
Bu konuyla ilgili kendisi şöyle diyor:
“…1970 yılında bir takım ailevi meselelerden dolayı İran’a gelmeye mecbur kaldım. İran’a gittiğimde bir daha geri dönmeme izin verilmeyeceğini önceden kestirmiştim. Bunun için de İran’a gitmeden önce benim yokluğumda Hamburg camisinin faaliyetlerinin aksamaması için gerekli tedbiri almıştım. İran’a geldim ve tam da beklediğim gibi oldu ve yurt dışına çıkışım yasaklandı. Bunun için de İran’da kalmaya mecbur kaldım.”
Şehid Dr. Behişti İran’da dini ders kitapları yazım çalışmalarını yeniden sürdürür. Aynı zamanda siyasi mücadeleden de geri kalmıyordu.
Bu tarihten sonra şehid behişti’nin siyasi mücadelesi şu şekilde devam ediyordu:
1975 yılına kadar bu din aliminin yönetim karşıtı ve siyasi faaliyetlerinin artması üzerine aynı yıl SAVAK tarafından tutuklanır ve kısa bir süreliğine cezaevinde tutulur. Ancak bu tutuklama ve baskılar onu kendi hedef ve azminde sarsılmaya yol açmaz ve sürekli olarak dini kuruluşlara yardımlarını sürdürür ve İslam İnkılabı hareketinin gelişmesine katkıda bulunur.
Rahmetli İmam Humeyni’nin kendisine güveninin tam olması, mücadele yıllarında Behişti’yi İmam Humeyni’nin önemli bir sırdaşı haline getirir. Bunun için de İmam ile ulema ve aydınlar arasında aracı rolünü en iyi şekliyle yerine getirdi. Mücadeleci grupların teşkilatlandırılması ve organize edilmesinde oynadığı etkin rol nedeniyle İslam İnkılabının zaferi eşiğinde 1978 yılında diğer bazı mücadele arkadaşlarıyla birlikte “Mücadeleci alimler birliği” (Camieye Ruhaniyeti Mübariz)ni kurdu.
İslam İnkılabının doruk noktasına varması ve şehid Behişti’nin yönetim karşıtı faaliyet ve liderliğinin bu mücadelenin ana dinamiklerinden biri olması nedeniyle Şah rejimi 1978 yılı Aşurasında Tahran halkının yönetim karşıtı milyonluk gösterisinin Şehid Behişti tarafından organize edilmesini artık tahammül edemeyerek onu bir kez daha tutuklayarak cezaevine attı. Ancak yönetime karşı olan baskılar ve protesto eylemlerinin had safhaya çıkması Şah rejiminin artık Ayetullah Behişti’yi daha fazla cezaevinde tutamamasına yol açmış ve yönetim nihayetinde onu serbest bırakma mecburiyetinde kalmıştı.
İslam İnkılabı’nın artık son aşamasına gelmesi ve rahmetli İmam Humeyni tarafından Devrim Konseyi’nin kurulmasıyla Ayetullah Behişti de bu konseyin üyeliğine seçilerek, yönetim değişikliği aşamasında görevin önemli bir bölümünün sorumluluğunu üstlendi.
İslam İnkılabı zaferi öncesi ve sonrası ve rahmetli İmam Humeyni’nin vatana dönüşü olayı sırasında Ayetullah Behişti’nin halkın ve grupların organize edilmesindeki etkili ve üstün rolü her kes tarafından bilinen ve dillendirilen bir gerçekti. Bir talebesi ve takipçisi olarak Ayetullah Behişti’nin hemen yanında yer alması ve gerek mücadelenin yönlendirilmesi ve başarıyla sürdürülmesi ve gerekse İslam İnkılabının zaferi sonrası İslam nizamının teşkilinde vermiş olduğu teori ve fikirleri İran halkının asla unutamayacağı bir gerçektir. Bu durum hatta İslam İnkılabı düşmanları tarafından bile dillendirilip itiraf edilmektedir. Öyle ki İslam İnkılabının zaferinden kısa bir süre önce Beni Sadr Nofel Lo Şato’da İmam Humeyni’ye şöyle demişti: “…Bu da ne olsun tüm işleri Behişti ele geçirmiş durumda, İnkılap ve planlamada artık bize hiçbir fırsat tanımamıştır…”
Beni Sadr’ın cevabında rahmetli İmam Humeyni şöyle demişti: “…Senin bunca behişti aleyhinde atıp tutmana rağmen Allah’a and olsun ki Behişti şu ana kadar sana karşı tek bir laf dahi etmemiştir…”
Ayetullah Behişti, bu gibi suçlamaların cevabında her zaman şöyle diyordu: “…Kirli eller devreye girmiş ve toplumsal gruplar arasında tefrika çıkarmak istemekte, güç sevdalısı olmayan, makama alaka göstermeyen, tevazuda bulunan bizleri sürekli olarak tekelcilik ve iktidar sevdalısı olarak göstermeye çalışıyorlar. (Şehid Behişti’nin mücadele ve hayat tarihi- İslam İnkılabı Belgeler Merkezi –Zinet Sadat Behişti ile röportaj – s.272)
Aynı zamanda bir müçtehit ve fakih olan Ayetullah Şehid Behişti, düşünce kültür ve siyasi alan olmak üzere aynı zamanda birkaç cephede mücadele veriyordu. Hurafe ve sapık düşüncelere karşı mücadele, bilim ve üniversite çevreleri ile yakın diyaloga girmek, dini ve mezhebi gruplarla ilişki içinde olmak, kültürel alt yapının hazırlanması amacıyla onları teşkilatlandırmak ve bu grupları şah rejimine karşı mücadele amacıyla organize etmek bu şehidin girişimlerinden bazılarıydı.
1979 Yılında hem de İran İslam İnkılabından sadece bir ay sonra “Cumhuri-i İslami Partisi”nin teşkili, bu partinin genel sekreterlik görevini üstlenmesi, yeni anayasanın yazılımına başlanması ve aynı zamanda Fakihler meclisi başkanlık vekili olması İslam İnkılabının zaferinin ilk aylarında Şehid Ayetullah Dr. Behişti’nin görevlerinden sadece bazılarıydı. Üstün dirayet, fedakârlık ve sınır tanımaz faaliyetleri Ayetullah Behişti’nin toplumda seçkin, güzide şahsiyetlerinden biri olmasını beraberinde getirdi ve sonunda rahmetli İmam Humeyni tarafından Ülke Yüksek Divan Başkanlığına getirtildi.
Bunun için de kitabın önemli bir bölümü Şehid Dr. Behişti’nin yargı gücündeki faaliyetlerine tahsis edilmiştir.
Şehid Dr. Behişti’ kendi aleyhindeki yersiz ve insafsız suçlamalar hakkında şöyle diyor:
“Hakkımda yayılan iftira ve şayiaların büyük bir bölümü komik ve gülünçtür, diğer bazıları ise gülünç ve komik olmasa da gerçek dışıdır. Kısacası tüm bunlar hakikati olmayan iftira ve şayialardan ibarettir. Tüm Bunlar hakkında “Boynuzlu Yalan” demek gerekir.”
Peki Şehid Dr. Behişti hakkında ne gibi iftiralar ve şaialar söz konusuydu? Gelin de onu yine bizzat kendi dilinden dinleyelim:
Kesin olarak şunu belirtmek isterim ki ben her zaman uzlaşma hatına karşı çıkmışımdır ve halen aynı tavrımı korumaktayım. Açık olarak belirtmeliyim ki ben ABD’ye avans vermekle veya ondan avans almakla sonuçlanacak hiçbir görüşmeye katılmamışım. Hatta böyle bir sonucun çıkması muhtemel görüşmeleri de engellemişim. Elbette bu anlattıklarım İnkılap konseyinin var olduğu dönemle ilgilidir. Zira o sıralarda muhtemelen bu tarz düşünceye sahip kimseler bulunuyordu. Aksi takdirde daha önce de belirttiğim gibi benim kesinlikle bu gibi meselelerle işim olmamıştır. Nitekim ben her türlü uzlaşmayı hatta maslahat içerikli uzlaşmayı ve düşman’ın güvenini elde etmeye yönelik görüşmeleri dahi kınamışım ve halen kınamaktayım. Liderliğin düşüncesinde ve İran İnkılabının idaresinde bu tarz düşüncenin egemen olmasının bir takım tehlikeleri de beraberinde getireceğine ve bunun engellenmesi gerektiğine inanmaktayım.
Şehid Dr. Behişti ile ilgili söz konusu edilen ve onun dostlarının rencide olmasına neden olan iftira ve şayialardan diğer bazıları ise mali meselelerle ilgili olup ona yolsuzluk nisbeti verilmesiydi.
Şehid Dr. Behişti yine bu konuda bizzat kendisi şöyle diyor:
“Benim mal varlığım la ilgili bir takım söylentiler var ve benim sürekli olarak bir kapitalist olduğum iddia ediliyor. “İslam bankasında 40 milyon dolarlık bir sermayemden veya konut alanında 60 küsur milyon dolarlık bir yatırımımdan söz ediliyor. Bunların tümü yalandır. Zira benim şu anda yaşadığım orta halli evimden başka hiçbir mal varlığım yoktur ve olmasını da istemiyorum ve halk tüm bu şayialara kesin cevap vermelidir. Bu müfteriler hatta kendi iddialarına belge göstermek için bir ara gidip benim adımın kurucuları arasında yer aldığı “Ahdaf Şirketi”nin tesisiyle ilgili resmi gazetede çıkan ilanı göstermişlerdi. Aslında “Ahdaf Şirketi” tahranda tesis olunan “Refah” okulunun kurulması amacıyla tesis olunmuş bir konut şirketidir ve kurulacak olan Refah okulunun vakıflar kurumunca ele geçirilmesini engellemek amacıyla ilk önce böyle bir şirketin kurulmasına karar verilmiş ve ben de bu şirketin göstermelik kurucularından biri olarak tanıtılmıştım. Veya yine benim adım İslam bankasının kurucuları arasında geçmiştir ve ard niyetli kişiler bunu da kötü amaçları doğrultusunda kullanmışlardır. Zira bu banka benim İnkılaptan 20 yıl önce kalame aldığım faizsiz bankacılık kitabım esas alınarak kurulduğu için bankayı kuranların ısrarı üzerine benim ve Ayetullah Museviyi Erdebili’nin adının da bu bankanın kurucuları arasında yer almasına ısrar ettiklerinden dolayıdır. Oysa ne benim ve ne de Ayetullah Museviyi Erdebili’nin bu bankada tek bir hissemiz dahi mevcut değildir. Tüm bunlar ard niyetli kişilerin halkı etkileyerek kendi uğursuz amaçlarını gerçekleştirmeleri doğrultusundadır. Ben açıkça aziz halkıma şunu ilan ederim ki hiçbir şirket ve kurumda ni hissem var ve ne de sermayem. Keza İslam bankasında da durum aynen böyledir.”
Şehid Dr. Behişti’nin mücadele tarihinin çok kritik bir döneminde taklit merciinin emri üzerine Almanya’ya gitmesi ve yurt dışından İslam İnkılabı hareketini yönlendirmesi de fırsatçılara iyi bir bahane vermiş ve hatta onun bizzat şah rejimi tarafından Almanya’ya gönderildiği iddia edilmiştir.
Şehid Behişti bu konuda da şöyle diyor:
“Benim Almanya’daki faaliyetlerime gölge düşürülmesi amacıyla Şah rejiminin dini mübelliği olarak oraya gönderildiğim iddia edilmiştir. Tüm bunlar birer yalandan ibarettir. Yurt içi ve dışında benim Almanya’ya gitmemden haberdar olan her kes bu iddiaların bir yalandan ibaret olduğunu çok iyi biliyor. Ben o sıralarda Almanya’ya gitmek için Pasaport alımında hatta büyük zorluklarla karşılaşmıştım ve taklit mercilerinin devreye girmesiyle ancak pasaport alabilmiştim. Kısacası benim Almanya’ya gitmem dini mercilerin emriyle olmuştu, yönetimle hiçbir alakası bulunmamaktaydı. Ben ülkeye geri döndüktün sonra dini konularda ders kitaplarının hazırlanması ve yazımına katıldığım için birileri beni Şah rejimi ile işbirliğinde bulunmakla suçladılar. İşte bu da o sözünü ettiğimi “boynuzlu yalan”lardındır. Zira okullarda İslami inanç ve değerlerin okutulup öğretilmesi ve bu alandaki boş yerin doldurulması, genç kuşağımıza gerçek inkılapçı İslam’ın tanıtılması amacıyla ben Dr. Gafuri ve Dr. Bahüner ile bir grup oluşturarak çok gizli bir çalışmayla İslami alandaki ders kitaplarının yazımına başladık ve bu faaliyetlerimizin yönetim tarafından bilinmemesi ve engellenmemesi amacıyla da bu çalışmalarımızı çok gizlice sürdürmekteydik. Bunun kendisi aynı zamanda yönetime karşı bir nevi mücadele yöntemi olup, yönetimin İslam dışı girişimlerini engellemeyi hedeflemekteydik. Allah’ın lütfü sayesinde bu çalışmalarımızı başarılı bir şekilde yürüttük ve çalışmamızı tam bitirdiğimiz dönemde yönetim bu çalışmamızdan haberdar oldu ve Milli, Vatani kurumu oluşturarak bizim bu çalışmamıza karşı koymaya çalıştı. Aynı yıl tüm bu kitapları devre dışı bırakma kararı aldılar. Anlaşıldığı gibi tüm bu şayialar düşmanların bana karşı açık iftiraları olup beni halk karşısında karalamak amacını gütmektedir. Bunun için de ben tüm bu iftiralara “Boynuzlu Yalanlar” diyorum.”
Tüm bu iftira ve yalanlar bu büyük şahsiyeti sürekli hedef almakta ve bir türlü ardı arkası kesilmemekteydi. Amaç ise onun toplum içindeki etkinliğini yok etmek ve üstün şahsiyetini karalamaktı. Fakat bu iftira ve karalama çalışmalarının hiç biri o büyük şahsiyetin hizmet ve mücadele azminde en ufak bir zayıflama oluşturmadığı gibi bizzat onun kendisi tüm bu söylentileri bir bir gündeme taşıyarak etkisiz bırakmaya çalışmıştır. Bu eserin ikinci cildinde tüm bu cevaplara temas edilmiştir. Gerçi hatıralar ve yazıların bir çoğunda Şehid Dr. Behişti’nin hakkaniyetine gerekli açıklamalar getirtilmiştir ve rivayet edenler o şehitle ilgili söylenti ve iftiralara kesin reddiyeler yazarak gerekli cevapları vermişlerdir, halkın da bu söylentilere inanmasının söz konusu olmadığı görülmektedir. Halk çok iyi biliyor ki rahmetli İmam Humeyni’nin tabiriyle :… Behişti mazlumca yaşadı ve mazlumca öldü.
Cumhuri-i İslami Partisinin merkez yönetim kurul üyelerinden Huccet’ul İslam Mesih Muhaciri bu hususta şöyle diyor:
“…Devrim karşıtlarının Şehid Dr. Behişti’ye yönelik amansız saldırılar başlatmasıyla ben ona İmam’ın yanına giderek kendisini teyit edici bir konuşma yapmasını istemesini ve bu durumda mevcut sorunların kökten çözümlenebileceğini, zira İmam’ın sözünün etkinliğinin çok büyük ve dirin olduğunu ve kendisini teyit etmesinin tüm bu söylentileri etkisizleştireceğini söyledim.” (Mazlum Şehid Ayetullah Behişti Şahadet namesi . Mesih muhaciri Cumuhri-i İslami ofisi c1 sayfa 94)
Şehid Dr. Behişti bu konuda şöyle diyor:
“Sayın Muhaciri, biz imam Humeyni’yi daha büyük işler için istiyoruz. Kendimizi savunması için istemiyoruz. Sabrediniz, bırakınız bizler kendi davranış ve girişimlerimizle bunların birer iftira olduklarını ve hakikatlerinin bulunmadığını anlatalım. Kendimizi bu şayialardan kurtarmak için İmam Humeyni veya başkalarını kullanmamamız gerekir. Bizzat kendi davranış ve girişimlerimizle bu sorunu çözmeliyiz… .” (Mazlum Şehid Ayetullah Behişti Şahadetnamesi. Mesih muhaciri Cumuhri-i İslami ofisi c1 sayfa 95)
Düşman’ın psikolojik savaşı arttıkça Şehid Behişti’nin metanet ve sabrı da bir o kadar artmaktaydı. Yakın çalışma arkadaşları ve dostları onun İslam’dan, İslam İnkılabı ülkülerinden ve ülkenin çıkarlarından başka bir kaygısının olmadığını açık bir şekilde görmekteydiler. Öyle ki o kendini bu uğurda feda etti.
İslam İnkılabının her bir köşesinde İmam Humeyni’nin bu seçkin talebesinin tavsiye ve nasihatleri ve şehidin İslam’a ve İslam inkılabına olan bağlılığını, fedakarlık ve hizmet ruhunu gözler önüne sermektedir. Hem de öyle bir dönemde ki İslam İnkılabı düşmanları ve münafıklar var güçlerini ortaya koyarak halkı sahneden uzaklaştırmak istiyorlardı. İşte böyle bir ortamda İslam İnkılabının büyük bir psikologu olarak Şehid Behişti sahnede beliriyor ve kendi değerli kelamıyla düşman’ın yakmış olduğu ateşin üzerine su döküyor, fitnelerin büyük bir bölümünü daha çekirdeğindeyken etkisiz hale getirmeyi başarıyor:
“Korkmayın, gevşemeyin, kederlendiğiniz durumlarda bile gevşekliğin sizi etkilemesine izin v ermeyiniz. Kederlenmek de gerekmez. Niçin kederleneceksiniz ki? Neyin gamını yiyeceksizin? Eğen canın kederi ise bizlerin canımızın kederini çekmemiz gerekmezdi ki! İnkılabın kederlenmiş sima ve yüreklerle garanti altına alınması mümkün olamaz, inkılap ancak coşkulu yürekler ve mutlu yüzlerle garanti altına alınabilinir…”
Yine o şehid diyordu ki:
“Ben sadakatli davranış sonucu oluşacak acı ve kederi münafıkça davranış sonucu oluşan oluşacak tatlılığa tercih ederim.”
Yine bir başka konuşmasında yetkililere şöyle diyordu:
“Olduğunuz gibi görünün ve var olduğunuz gibi söyleyin, halka gösterin ve hiçbir şeyden korkunuz olmasın, başka hiçbir şeyden çekinmeyiniz, aynı zamanda edebe riayet ediniz, halkı riayet etmeniz sizi sadakatten alıkoymasın.”
Evet Bu değerli şehir İslam İnkılabına öncülük eden değerli din alimlerinden biri olup, sade ve verimli ve tanınmaz bir yaşam sürdürdü ve mazlumca şehid oldu. Varlığının derinlikleri meçhul kaldı. Batılı araştırmacılar şehid Dr. Behiştinin üstün müdürlük yeteneğinin bir nimet olduğunu ve şehid olmasıyla birlikte İslam Cumhuriyetinin ondan mahrum kaldığını bildirdi.
Rahmetli İmam Humeyni şehid Behişti hakkında şöyle demiştir:
“Ben defalarca demişim ki şehid Behişti bu ülkede mazlumca yaşamıştır. Tüm İslam düşmanları ve ülkenin muhalifleri ona ve yakın dostlarına yönelik amansız saldırı ve iftiralarda bulunmuşlardır. Ben 20 yıldan aşkın bir süredir kendisini tanıyordum ve haleti ruhiyesini çok iyi biliyordum. Ne kadar Salih biri olduğunu, ülkeye ne kadar yararlı olduğunu biliyordum. Onun ne kadar faziletli, üstün düşünceli ve sorumlu biri olduğunu ben çok iyi biliyordum. Onunla ilgili benim üzülmemin bir sebebi şehadetin onun karşısında küçük olmasıdır ve o bu ülkede mazlumluk simgesi olmuştur.” (Sahifei İmam c.14 s.518 ve 519)
“Ben 20 yılı aşkın bir süredir onu tanıyordum. Ne kadar Salih biri olduğunu, ülkeye ne kadar yararlı olduğunu biliyordum. Şehadet onun için küçüktü ve o bu ülkede mazlumluk simgesi olmuştur. İslam inkılabı düşmanları ülkeye, İnkılaba yararlı olan kimseleri hedef almış ve etkisiz kılmaya çalışmışlardı. O şehid yaşamı boyunca İslam düşmanları ve onlara bağlı kimselerin hedefi haline gelmişti. Sayısız iftira ve suçlamaya maruz kalmıştır. Ben 20 yılı aşkın bir süredir tanıdığım sayın Behişti, aleyhinde yapılan bunca insafsızca iftiraya layık değildi. Tüm ülkede ona karşı yoğun bir propaganda kampanyası sürdürüldü ve hatta Behişti’ye ölüm sloganları atıldı. Ben, onun mütedeyyin, müçtehit ve sorumlu biri olduğunu, halkına alaka duyduğunu, İslam’a bağlı olduğunu ve toplumuz için yararlı biri olduğunu biliyordum.” (Sahifei İmam c.14 s.518 ve 519)
Bu şehidin sadakat ve doğruluğu sürekli olarak yakınları ve dostları tarafından ikrar edilmekte ve onun teyidinde sayısız yazılar kaleme alınmaktaydı. Ayetullah Museviyi Erdebili o şehidin yakın mücadele arkadaşlarından biriydi. Özellikle İslam Cumhuriyetinde yeni yargı gücü sisteminin oluşmasında omuz omuza o şehidle birlikte hareket etmiştir. Ayetullah Museviyi Erdebili o şehide yönelik yapılan haksız saldırı ve iftiralar hakkında şöyle diyor:
“Ben dini tahsil için kum’a gittiği ilk günlerden itibaren 1941 yılından itibaren kendisini tanıdım. Onunla ders arkadaşı, sır arkadaşı ve çalışma arkadaşlığı yaptım ve yakın irtibatımız oldu ve şehid olduğu güne kadar bu yakın ilişkimiz devam etti.
O, aşırı derecede mütedeyyin, dine bağlı ve Allah korkusu taşıyan biriydi. İslam’ı sadece kendisi için ve çıkarları için isteyen kimselerden değildi. Kendi yararına olan hükümleri kabil edip de tebliğ eden ama yararına olmayan, zararına tamamlanan hükümleri dikkate almayan kimselerden değildi.
O, bir fakih ve filozoftu. Fıkıh, usul ve felsefe dalında büyük zahmetlere katlanmıştır. Bilim çevreleri ve görüş sahiplerinin toplantılarına katıldığında onun görüşlerine büyük bir önem verilir ve kendisi parmakla gösterilir, başkalarının dikkatini üzerinde toplardı. Bilimsel meselelerde büyük bir bilgiye sahipti.
Geniş bir bilgi ve araştırma sahibi olmanın yanı sıra güçlü bir beyan ve konuşma yeteneğine ve güçlü bir mantığa sahipti. Onun beyan ve mantık yeteneğinden etkilenmeyen, ona karşı direnmeyi sürdürebilen çok az kimse bulunurdu. Ama onunla tartışmaya girenlerin hemen hemen tümü yenilgiden kendini kurtaramazdı.
Dünya meselelri hakkında geniş bir bilgi ve kültüre sahipti, İnsanı, İslam’ı, batı ve doğu dünyasını, İslam düşmanlarını ve onların plan ve komplolarını çok iyi bilmekte ve sürekli olarak bu hususta gerekli planları devreye sokmaktaydı.
Layık bir planlamacı, teşkilatçı ve müdürdü. Ondan geriye kalan eserler bu sözün açık bir kanıtıdır.
Ahlaki açıdan da büyük bir özelliğe sahipti, oldukça insaflıydı, başkaları ile birlikte gerçekleştirdiği hareketlerde kendi payını az ve başkalarının payını fazla göstermeye ve başkalarına daha fazla bir hak tanımaya çalışmıştır. Kesinlikle başkalarınca yapılan başarılı çalışmaları kendine mal etmeye veya başkalarının girişimlerini görmemezlikten gelmeye çalışmamıştır. Kendine karşı insafsız girişimlerde bulunanlar karşısında dahi insaflı girişimlerde bulunmuştur.
Ona karşı düşmanca bir tutum sergileyenlerden biri Beni Sadr’dı. Zira onu kendine rakip ve kendini ona rakip görmekteydi. Bunun için de Beni Sadr onu insafsızca suçlamakta ve etkisiz kılmaya çalışmaktaydı. Öyle ki Beni Sadr’ın cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ardından şehid Behişti İmam’a teklif götürerek genel komutan görevini Beni Sadr’a devretmesini istemiş ve cumhurbaşkanının silahlı kuvvetler komutanlığını elinde bulundurmaması durumunda cumhurbaşkanlığı görevini de layıkıyla yerine getiremeyeceğine inanmaktaydı. Bu tekliften önce rahmetli İmam Humeyni böyle bir mesele konusunda tereddüt içindeydi. Ancak şehid Behişti’nin teklifi ve bu konuda ısrar etmesi ardından İmam Humeyni bu teklifi kabul etti ve Beni Sadr’ı genel komutan olarak ilan etti. Bunun dışında şehid Behişti diğer bir takım hususlarda Beni Sadr’ın yardımına koşmuştur. Ama tüm bunlara rağmen beni Sadr Şehid Behiştiye karşı en acımasız düşmanlığı sergilemiştir.
Beni Sadr yargı polis kanunun mecliste tasvibi sırasında en yoğun muhalefetlerinden birini sergiledi ve “Behişti yargı gücü polisi oluşturmaktan gayesi kendine silahlı bir birim oluşturmaya çalışıyor” dedi. Ayetullah seyyid Mahmud Talegani’nin vefatı sonrası Beni Sadr Tebriz gezisinde dönüşünde bir toplantıda yaptığı konuşmada alaycı bir ifadeyle Tebriz halkının “Behişti, Talegani’yi sen öldürdün” sloganı attıklarını söylediğinde ise toplantıda bulunanların tümünün Beni Sadr’ın bu çirkin tutumundan rahatsız oldukları ifade edilmektedir.
Beni Sadr kaçmayı planladığı ve saklandığı sırada onu yakalamak için görevlilerin araştırma yaptığı sırada Beni Sadr’ın eşini Sudabe Sudeyfi ile birlikte yakalayıp, göz altına aldıktan sonra durumu sevindirici bir haber olarak Şehid behişti’ye bildirdiler ve Beni Sadr’ın artık nerede olursa olsun kendini teslim edebileceğini ilettiler. Beni Sadr’ın kendine yönelik akıl almaz kötülükler ve hakaretler yapmasına aldırmayan şehid Behişti, güvenlik güçlerinin bu tutumundan rahatsızlığını belirterek, kendilerinin, hıyanet suçundan firari olan Beni Sadr’ın eşi bile olmasına rağmen suçsuz bir kadını tutuklamaya haklarının olmadığını belirterek derhal söz konusu kişilerin serbest bırakılmasını istedi.
O bir halkçıydı, halk tarafından kabul edilemeyen girişimlerden kaçınmaktaydı ve diyordu ki: “Ya halk kamuoyuna ters düşecek girişimler yapılmamalı veya kendi faaliyetlerimiz konusunda halkı ikna edecek açıklamalarda bulunmalı ve halkın duygularını rencide etmemeliyiz.”
İslami inkılabı hareketi başladığında o tüm varlığı ile kendini ve faaliyetlerini İslam inkılabının gelişip yayılmasına adadı. Var gücüyle İslam inkılabına hizmet edecek elemanların yetiştirilmesine tahsis etti ve hatta bu uğurda kendisinin tüm özel faaliyetlerini durdurdu. Bu şehidin girişimleri sonucu inkılab doğrultusunda yapılan tüm faaliyetler yavaş yavaş tek bir çatı altında toplanarak, aynı merkezden organize edilmeye başlandı. Bu faaliyetlerde ise kilit nokta büyük şehid Ayetullah Behişti idi. O sıralarda İmam Humeyni yurt dışında olduğu için ülke içindeki tüm inkılapçı faaliyetler ve grupların yönlendirilmeleri şehid behiştinin liderliğinde yapılıyordu. Ötekiler de onunla gerekli işbirliği yapıyorlardı, ama onun etkinliği başkalarına göre çok daha fazlaydı.
Büyük bir alaka, iştiyak ve şevkle çalışıyordu ve hiçbir girişimden geri kalmıyor ve tüm tehlikelere, zorluklara göğüs geriyordu. Nitekim İslam İnkılabının zaferinden sonra da İslam İnkılabı amaçlarının tahakkuku ve ülkenin idaresindeki etkinliği de aynı nisbette fazla olmuştur. Ülkenin en seçkin, güzide din alimleri, fakihleri ve hukukçularından 70 kişinin yer aldığı ve Rahmetli İmam Humeyni döneminde en önemli fakihler meclisi sayılan Anayasa fakihler meclisinde Şehit Behişti’nin rolü çok önemli ve hayati bir önem taşıyordu.
Yine Cumhuri-i İslami partisinin kurulmasında Şehid dr. Behişti’nin rolü önemli olmuştur. Bu hususta çalışma arkadaşları ile birlikte olmuştur ama inisiyatif şehid Behişti’nin elinde olmuştur her zaman. Çok iyi hatırlıyorum günün birinde benden niçin artık partinin merkezine gelmediğimi sorunca ona demiştim ki zannedersem parti ilk amacından yavaş yavaş sapmakta ve uzaklaşmaktadır, niçin filan kimsenin cumhurbaşkanı olması hususunda bu kadar ısrarcı oluyoruz? Onun cevabı şu olmuştu: “Kenara çekilmekle bir sorun halledilemez, hep birlikte çaba göstermeli ve mevcut sorunların, sapmaların üstesinden gelmeliyiz.” Nitekim hayatta olduğu sürece sapmaları engellemeye ve sorunları gidermeye çalıştı. Şehadetinden sonra ise mesele öyle bir raddeye geldi ki rahmetli İmam Humeyni partinin toplatılmasını emretti.
O gerçek İslam’ın taraftarıydı, baskıdan, korku ortamından, zorbalıktan, gericilikten, yabancı uşaklığı yapmaktan ve despotçuluğu yaymaktan münezzeh İslam’ı…
Tam bir halk adamıydı, gençlere karşı derin bir sempati ve saygısı vardı, onları dinlerdi. Zamanın geçmesiyle hayatında onu idrak edemeyenler ve ne demek istediğini anlamayanlar da şehid Behiştinin kim olduğunu ve artık onun yerinin kolay kolay doldurulamayacağını çok iyi kavradılar. (Şehid Ayetullah Behiştinin eser ve düşüncelerini yayma vakfı – Buk’a yayınevi, Tahran 1998 – s. 5 ila 11)