Şehid behişti’nin Avrupa’da Müslüman Öğrenciler Birliği Genel Kurulunda Yaptığı Konuşma (Özet) – 1
Hiçbir hükümet liderleri eleştirme hakkını halktan alma hakkına sahip değil
İslami fıkıh açısından hicab mutlak haramdır. Burada hicap ne demektir? Hicab dendiğinde neyi kastediyoruz? Hicab demek şudur ki bir toplumda yöneticinin yaşamı, oturduğu binanın özel girişi kapısı, kapısında bekçileri, özel teşrifatın bulunması ve halkın o yöneticiyi görmesi için özel prosedüre tabii tutulmasıdır. Bir yönetici en az günde veya haftada bir gün halk kitleleriyle rahatlıkla ve özel işlemleri gerektirmeyecek şekilde belli ve umuma açık bir mekanda bir araya gelerek görüşmesi gerekmektedir. Yok efendim terör ederler (miş)! Etsinler. İmam Ali (as)dan daha üstün bir şahsiyet kim olabilir ki bu uğurda kendi canından oldu. Şimdi yönetici de eğer bu uğurda terör olunacaksa olsun, eğer bir toplum bir kişinin varlığı üzerine ayakta kalacaksa o topluma ölüm olsun demek gerekir!.
*/*
Şehid Ayetullah Dr. Behişti, Avrupa Müslüman öğrenci derneklerinin daveti üzerine bu derneğin genel kurulunda yaptığı konuşmalarda genellikle teşkilatlanmadaki incelikler, temel hususlar ve püf noktaları beyan etmekte, toplumla rehber arasındaki ilişki, rehbere yönelik yapılacak eleştiriler karşısında liderin nasıl tavır ortaya koyması gereken hususlara açıklık getirmekteydi.
Bu konuşmaların geneli ve öğrenciler tarafından yapılan sorulara Ayetullah Behişti’nin verdiği cevaplar “Avrupa’da Öğrenci İslami Dernekleri Birliği” adı altında bir eserde toplanarak Şehid Ayetullah Dr. Muhammed Hüseyni Behişti’nin Eserlerini ve Düşüncelerini Yayma-Koruma Vakfı tarafından yayınlanmıştır. Şehid Behişti bu konuşmalarında öğrenci derneklerinden, bu derneklerin bağımsızlığına gölge düşürmemek için kendisinden hatta danışman olarak bile söz edilmemesini istemiştir. Ayetullah Behişti daha sonra İslam’da düşünce tanımı, dogmatizm, ve teşkilat düzeni ilkeleri hakkında açıklamalarda bulunmakta ve bunun en önemli ayaklarından birinin İslam’da liderlere eleştirinin serbest olması olduğunu ve hiçbir hükümetin hiçbir şart altında İslam’ın bu önemli ilkesini askıya almaya veya göz ardı etmeye hakkının olmadığını belirtmektedir. Şehid Behişti’nin bu konuşmasından birisinin 1970 yılında Avrupa’da Müslüman öğrenci dernekleri genel kurulundaki konuşmasıdır. Bu konuşma daha sonra Hamburg İslam Merkezi’nin danışma önerileri olarak yayınlanmıştır. Bu konuşma’da Şehid Behişti şöyle diyor:
İslam’da Teşkilat Düzeni ilkeleri
Ben, İslam hakkında edindiğim bilgi ve araştırmaları nispetinde, İslam’da toplum ve ferdin nisbi ölçüde asaletine inanıyorum. Yani hem toplum nisbi asalet sahiptir ve sadece fertlerden müteşekkil bir oluşumdan ibaret değildir ve hem de fert nisbi asalete sahiptir ve toplum içinde iradesiz bir somun ve vidadan ibaret değildir. Bu meselenin geniş bir zamana ihtiyacı var ve bu kısıtlı zamanda açıklanacak konu değil, onun için onu seminerlere bırakıyoruz.
Toplumun nisbi asaleti meselesine gelince. Bu toplum büyük bir aile, büyük bir birlik veya büyük bir camia olmak istiyor. Toplum toplum oluşu bakımından nisbi de olsa bir gerçektir. Nitekim toplumdaki teşkilatların bir parçası, birer üyesi olan kimseler ister istemez kendi özgürlük ve yetkilerinin bir kısmını kaybediyorlar. Bu husus sizin teşkilat ve oluşumunuza mahsus bir şey değil, dışarıda da durum aynen böyledir. Bir takım yetenekli unsur ve elemanların, teşkilatlar içinde çalışmak istediklerine tanık oluyoruz. Ama şu şartla ki tüm görüşlerini açıklamaları için gerekli ortam var olmalı, bağımsız yaşayan bir fert gibi tüm gücü devrede olmalı düşüncesi imkansız ve mahaldir. Dostlar, arkadaşlar eğer birileri toplum içinde böyle bir hedef ve arzu peşindeyse bilmeli ki bu mahal arzulardandır… Bir seraptır… Açıkça belirtmem gerekir ki bir teşkilat içinde fertlerin kendi şahsi görüşlerini hayata geçirmeleri imkansızdır ve fertler bu hususta sınırlanıyorlar. Bizlere kendi görüşlerimizi açıklayıp, hayata geçirmemize izin vermeyen bu teşkilat nasıl bir teşkilattır meselesi ise rüyayımsı bir hayat hayal etmek anlamındadır. Madem bizler bir çatı altında, bir teşkilat adı altında bir araya toplanmışız, ister istemez tüm üyelerin söyleyecek, hayata geçirecek bir tasarıları ve düşünceleri var. Şimdi böyle bir durumda tüm üyelerden kalkıp da 40 yıl için söyleyeceği tüm görüşlerini mesela 4 gün içinde sınırlayarak anlatmasını istemek abes olur ve o zaman tüm üyeler zamanlarını oturum kendi düşüncelerini ortaya koymakla zaman harcamaları gerekir.
Teşkilat çalışmasında teşkilat üyelerinin riayet etmeleri gereken temel husus teşkilatın ilk yapısı ve ilkesinin değişmez ilke olarak kabul etmeleri hususudur. Yani bir kimse her hangi bir teşkilatın üyeliği kabul ettiği zaman kendi ferdi, özel yetkisinin bir bölümünü, ferdiyetçiliğini kaybettiğini de kabul etmesi gerekir. Bu özellik ve ruh haleti sizin teşkilatınızda da gelişmesi, rüşt etmesi ve teşkilatınızın gerçek manada bir teşkilat olması gerekir. Bu konuda daha önce düzenlenen üçüncü oturumda detaylı açıklamalar yaptım.
Fert ve toplumun nisbi asaletinden söz ettim. Bugün doğusuyla batısıyla dünyada muhtelif toplumlar mevcuttur ve bizler bu toplumlara makineleşmiş toplumlar diyoruz. Ancak bu durum komünist dünyada daha fazla dikkati çekiyor. Bu toplumlarda aslında insan bir makineye dönüşmüştür ve toplum fertleri genellikle şuursuz, akıl sahibi olmayan birer somun ve vida gibi makine sistemine teslim olmuş durumdalar. Fakat İslam toplumu böyle bir vasıfta bir toplum olmamalıdır. İslami bir yapı ve teşkilat’ta fertlerin nisbi asaletleri de korunmalıdır. Fakat nisbi ölçekte… Bu nisbet ise zaman ve mekan şartına bağlı olarak farklı olabilse de meselenin aslı değişmemektedir ve bu nisbi asalet tüm toplum fertleri için istisnasız olarak mevcuttur, toplumun üst kesimden belli bir zürriyesine mahsus değildir.
Gerçi bu ideolojik bir mevzudur, ama bu meseleyle irtibatlı olduğu için kısa da olsa değinmek istiyorum.
İslam’da bir esas ve temel ilke mevcuttur ki ben onun adına “Teşkilat inzibat prensibi” diyorum ve o Kur’anı Kerimde Nisa suresinin 59. Ayetinde zikredilmiştir:
«یا ایها الذین ءامنوا اطیعوا الله و اطیعوا الرسول و اولیالامر منكم»
Ey İnananlar! Allah’a itaat edin, Peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah’a ve ahiret gününe inanmışsanız onun halini Allah’a ve peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibariyle en güzeldir.
Allah’a, Resulüne ve ululemr’e itaati gerekli kılan ayet: “Yetkili makamlardan bir emir verildiği zaman itaat etmek gerekir”. Meselenin bir tarafı yani yetkili makamdan bir emir verildiği zaman bu emre itaat etmek daha alt düzeydekiler için gereklidir. Bu bir teşkilatın zarureti ve gerekliliğidir. Fakat İslam’ın teşkilat inzibatı tek taraflı değildir, iki taraflıdır. Burada önemli olan asıl husus ise onun ikinci tarafıdır. Yani dünya birinci tarafı hemen hemen çözüme kavuşturmuştur. Bir çok toplumlarda bugün üst düzey yetkililer her ne emrediyorsa alt kesimler gözü kapalı ona itaat etmekteler. Önemli olan, meselenin öbür yanının çözüme kavuşturulmasıdır. Bu emerden makamların, yetkili mercilerin birer diktatör, despot unsura dönüşmelerini engellemek için ne yapmamız gerekir? Bu mesele haddizatında önemli bir meseledir. Ne yapmalıyız toplumun alt kesimindeki fertler üst düzeydeki makam ve yetkililerin elinde birer araç olmalarını engellemek için ne yapmalıyız? Önemli olan budur! U mesele sizin teşkilat işinizde önemli olduğu için ben burada gündeme getirdim. (Devam edecek….)