1. Skip to Main Menu
  2. Skip to Content
  3. Skip to Footer
Son Güncellemeler: Haziran 27, 2014

Şehid Behişti açısından: Dr. Ali Şeraiti ve Ayetullah Misbah Yezdi!

 Aşağıdaki yazı “Şeraiti, var olma istikametinde bir araştırmacı” kitabından alıntı yapılmış ve Dr. Şeraitiyle ilgili Ayetullah Dr. Behiştinin konuşma ve röportajlarından derlenmiştir. Bu kitabın bazı bölümleri aynı zamanda Ayetullah Misbah Yezdi’nin Dr. Şeriati’ye yönelik eleştirilerine cevap niteliği taşımakta.

 Dr. Behişti, Şeriati, Misbah

Dr. Şeraiti, zamanımızın çok değerli, coşkulu yetenek ve değerlerindendir. Müsaade edin de “O varıydı çünkü hayattaydı” demeyeyim. Bu fiilleri  onun hayatta olması, onun dönemine uygun olarak açıklamaya çalışacağım. Şeraiti kendini, ızdırabın ürünü ve sonucu biliyordu.

Doktor hakkında, düşünceleri, kitapları, konuşmaları ve Hüseyniyei İrşad hakkında fırtınalar koparılmıştı.

Aslında bu fırtına ve yaygaralar bizim başımıza da dökülüyordu. Sürekli olarak bizden, Dr. Şeraiti hakkında ne düşündüğüm, onun kitapları hakkında ne düşündüğüm, düşüncesi hakkında ne düşündüğüm soruluyordu. Ben de genellikle doktorun yapıcı ve öğretici yetenek olduğunu, çalışmalarında hata, sapma ve yanlışların olabileceğini ve bundan başka da düşünmenin doğru olmadığını, ama aynı zamanda hiç kimsenin bu yanlışlar, hatalar, sapmalardan ötürü onun sahip olduğu üstün ve yapıcı değerleri göz ardı edemeyeceğini daha ötesi ona saldıramayacağını belirtmişimdir. Şurası kesindir ki benim bu gibi şahıslara açık cevabım, “Kesin olarak İslam’dan asıl sapan husus bu kişilerin Dr. Şeriati’ye karşı takındıkları tavırdır”. Bu metot kesinlikle İslam dışıdır. Bu kesinlikle Kur’anı Kerim’in buyurduğu

«فبشر عبادی الذین یستَمِعون القول فیتّبعون احسنه اولئک الذین هداهم الله و اولئک هم اولوالالباب»

Müjdele kullarımı artık. O kullarım ki sözü dinlerler de en güzeline uyarlar, onlar, öyle kişilerdir ki Allah, doğru yola sevk etmiştir onları ve onlardır aklı başında bulunanların ta kendileri. (Zümer suresi Ayet 18 ve 19) ayetine aykırıdır.

Bu meseleden dolayı ben hatta bazı eski arkadaşlarımla dostluğu bozdum bile. Benim mütalaa ehli dostlarımdan biri “Ayetullah Misbah”tı. Onun da bir takım üstünlüğü var ve onun bu üstünlüklerinden, aşırı derece mütalaa, okuma ehli olması bakımından ben hez zaman ona karşı sevgi ve saygıda bulunmuşum. Fakat benim Dr. Şeraiti ile ilgili görüşlerimden dolayı arası benimle açıldı ve hatta öğretim üyeliği yaptığı medresede artık ders vermeyi bile terk etti ve bir daha gelmemek suretiyle orayı terk etti. Hatta daha sonraları ilişkisini benimle kesti.

Benim Dr. Şeriati’ye karşı takdir ve övgümün nedenine gelince. Ben onu öyle bir araştırmacı buldum ki eğer açık dille, kasıtsız bir mantıkla onunla konuşacak olsaydın kendi görüşleri ve geçmiş düşünce yapılarını gözden geçirmeye hazırdı. Bunun kendisi her insanda var olması gereken çok güzel bir husus ve özelliktir. Zira hak ve hakka tapma da İslam’ın en açık hususlarındandır. Niçin toplumumuz şahsiyet ve simalardan, sermayelerden müsbet manada yararlanması gerekirken ona karşı suçlamalara gidiyor ve bu müsbet yararlanmaya zarar veriyor? Bu metot, benim İslam’dan öğrendiğim metot değil ve ben kesinlikle onu beğenmiyorum. Kanaatimce doktor ve diğer birçok bilim şahsiyetlerinden müsbet yönde yararlanılabilir ve belirtilen müphem hususlar dikkate alınamayabilir.

Dr. Şeraiti ve onun çalışmaları karşısında benim tutumum sahih bir yararlanma davranışıdır. Aşağılayıp, yerden yere vurmadığım gibi, onu haddinden fazla överek göklere de çıkarmıyorum. Belki belli bir hedef uğrunda var olan sermaye ve zenginlikten en iyi şekilde yararlanma metodudur. Dr. Şeraiti’nin yazılarıyla ilgili iyi görüşlerle karşılaştığımda her zaman onların iyi görüşler olduğunu söylemiş ve eleştirilecek durumlar olduğunda da onları eleştirmiş, yanlış ve hatalı olduğunu söylemişim ve bunu dostlar da çok iyi biliyorlar. Bunu sürekli olarak takib ettiğim gibi hatta doktorun kendisine de karşılaştığımızda hatalı görüşlerini bizzat kendisine bildirmiş ve söz konusu hususta görüşünün yanlış olduğunu bildirmiş ve hatta yanlış fikirlerini düzeltmesi için gerekli yol ve yöntemler ve kaynaklar kendisine göstermişim. Ama yine de onun görüşlerinden gerekli bir şekilde yararlanılması gerektiğine, çalışmalarının aksettirilmesi inanıyorum. Çünkü Dr. Şeraiti’nin yazılarında çok ince ve güzel ve etkili hususlar, zarafetler mevcuttur. Fazlasıyla iyi ve etkilidir ama aynı zamanda yanlışları da var ve bunların eleştirilmesi ve kendisine iletilmesi gerekirdi. Bunun için de yeri geldiğinde kendisini övmüş, takdir etmiş ve yeri geldiğinde de eleştirmiş ve yanlışlarını ıslah etmesine çalışmışım.

Açık bir şekilde bay Misbah’a demişim ki; “Muhterem Misbah! Benim Dr. Şeraiti karşısındaki konumum sağlıklı bir eleştiriden ibarettir ve böyle de olmuş ve bundan böyle de aynen böyle olacak.

Sürekli olarak Misbah’a demişim ki: Aziz kardeşim Misbah! Daha fazla ilgilenilmesi ve araştırılması gereken bu mevzuları niçin böyle sarih bir şekilde gündeme getiriyorsun? Eğer gerçekten de sorumluluk hissediyorsan bu görüşün böyle yanlış haliyle anlaşılması hususunda kaygılanmalı ve bu durumda başkaları senin eleştirini çok daha kolay kabullenebilir ve tatsızlıkta çıkmaz. Bu durumda hem görevinizi yerine getirmiş ve hem de insanları hidayet de etmiş olursunuz. De ki efendim! Bu yazıda bu yanlış var ve birileri bundan şu yanlış anlamı çıkarabilir veya hatta çıkarmaktadır. Böyle bir ifade ve beyanda bulunmanın acaba bir sakıncası ve sorunu mu var?Böyle bir tabir insanları hidayet etmez mi? Halkı yanlışlardan çıkarmaz mı? Sizce meselenin bu şekil gündeme getirilmesi insanların daha az kışkırtılmasına yol açmaz mı?

Burada benim asıl meselem Misbah Yezdi meselesi değil. Benim asıl muhatabım siz muhterem din talebelerisiniz. Bu meseleyi bizzat onun kendisine de 10 veya 15 gün önceki görüşmemizde söylemişim. Dedim ki mesele, medresede nasıl bir eğitim sisteminin olması gerektiği meselesidir. Ben onunla samimi dost olduğum için meseleleri de daha açık bir şekilde konuşuyoruz kendisiyle. Benim ona karşı açıklamalarım dostun dosta karşı açıklamaları çerçevesindedir. Demek istiyorum ki siz muhterem din talebeleri böyle bir metot ve uygulamayla eğitim alamazsınız. Veya en azından benim kendim böyle özellikteki bir okul ve medresede etkili olamam. Başkalarıyla iki çift laf edemez ve bir avuç mutaassıp, hırçın insanı yetiştirecek olan bir medresenin ne önemi olabilir? Bu durumda böyle vasıftaki bir medrese İslam’a ve hakka nasıl bir hizmeti olabilir? Hangi amaçla?

Bu gibi şiddet ve hiddet içerikli davranışların tam ters sonuç vereceği kanaatindeyim. Bu gibi davranışlar insana tekfiri zorbaları hatırlatıyor. Bu insana düşüncelerin teftiş edildiği, insanların düşüncelerinden dolayı sorgulanıp zindana atıldıkları orta çağ dönemini anımsatıyor ve bu davranışlar ise gençlik üzerinde başarı bir eğitim faaliyetleri sürdüren arkadaşlarımızın tüm çaba ve çalışmalarının boşa çıkmasına sebep olmakta. Bu girişimler aynı zamanda modern okullarda eğitim gören aydın kesimle, öğrencilerle dini medreseler ve talebeleri arasında ayrımın oluşmasına neden olmaktadır.

Sayın Misbah bu konuyu  tartıştığımız bir toplantıda bana, ben hücceti tamamlıyor ve son sözümü söylüyorum. Ona dedim ki kardeşim hüccetini tamamlamak da ne oluyor? Nasıl hüccetini tamamlayacaksın? İtmamı hüccetten önce hidayet söz konusudur. Eğer hidayet zarar görecek olursa hüccetin tamamlanmasının ne faydası olur? Ben bu alanın bir uzmanı, fikir babası olarak diyorum ki eğer din uleması içinde tahsilli genç nesil içinde uzman, mütehassıs olarak biri söz konusu edilecekse onlardan biri benim. Çünkü benim  ömrüm bu gibi meselelerle geçmiş ve zamanımın büyük bir bölümün bu konuya ayırmışım. Ve ben bir uzman olarak bu davranışın yanlış olduğunu, tehlikeli olduğunu söylüyorum. “Hüccetin tamamlanması” de neyin nesi oluyor?!! Kim demiş bizlerin aydınlatıcı bir metotla yanlış hususları, sapmaları aydınlatmamız yeterli değil? Uzayacağını  iddia etmekteler. Bırak zaman alsın, Uzun zaman alan yararlı bir çalışma mı daha iyidir yoksa tehlikeli acil bir girişim mi? Bunların hangisi daha sahih ve doğrudur?


sürümünü yazdırın
No comment for this content.Be first !

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Abonman

E-posta adresinizi girin:

Anket

 

1981 yılında Tahran’da Cumhuriyi İslami Partisinin merkez binasında vuku bulan korkunç patlamada şehid düşen  Ayetullah Muhammed Hüseyin Behişti ve 72. yakın çalışma arkadaşının 33. şehadet yıl dönümü merasimi Cuma günü öğleden sonra saat 18.30 ila 20 arasında Tahran’ın Behişti Zehra mezarlığında o şehidin ve 72 yaranını mezarlarının bulunduğu anıt bölümünde düzenlendi.